Nazım'dan Sabahattin Ali ile ilgili bir yazı
Mücahit ve Muharrir Sabahattin Ali
Çok eskidendi. Hangi ay olduğunu, hatta yılını bile tam hatırlamıyorum: 1929 veya 1930. Musahhih ve teknik sekreter olarak aylık dergilerden birinde çalışıyordum. ‘Resimli Ay’ adını taşıyan bu dergi, o zamanlar Türkiye’nin demokrat vatansever aydınlarını etrafına toplamıştı. Sabiha Zekeriya ve Mehmet Zekeriya onun redaktörleriydi. Türkiye ölçüsüne göre derginin tirajı çok büyüktü: 45 bin. ‘Resimli Ay’, Amerikan emperyalizminin ajanlığını yapan ‘İncil Sosyetesi’ ve ‘Genç Hristiyanlar Birliği’ nevinden sözüm ona kültürel ve dini teşkilatlara karşı amansız bir mücadele yürütüyordu. Aynı zamanda dergi, Türkiye halkına, Sovyetler Birliğini tanıtıyordu. Kısaca ‘Resimli Ay’ o zamanlar ileri Türk aydınlarının dergisiydi. Halk onu okuyor ve seviyor, polis ve mürteci çevreler ise ona kin besliyor ve mutat vasıtalarla tasfiye etmeğe çalışıyorlardı.
Bir gün dergi idarehanesine kısa boylu, tıknaz, gözlüklü bir genç geldi. Almanca bildiğini, hikayeler yazdığını ve isminin Sabahattin Ali olduğunu söyledi. Hikayelerinden birini bıraktı, çıktı. Bu hikaye, orman sanayiinde çalışan işçilerin hayatına aitti.
Alman romantizminin tesiri altında yazılmış olmasına rağmen, konu ve muhteva bakımından Türk edebiyatında bir yenilik teşkil ediyordu. Genç adamın, istidatlı bir yazar olduğu daha ilk satırlarından hissediliyordu. Hikaye basıldı.
Sabahattin Ali ile tanışmamız böyle başladı. O, haftada iki üç defa idarehaneye geliyordu. O zamanlar sadece edebi münakaşalar şekli altında legal olarak ortaya konulabilen siyasi meseleleri, onunla müzakere ediyorduk. Sabahattin Ali, çok kısa zamanda dergide faal bir rol oynamağa başladı. Sovyetler Birliğine karşı derin bir sevgi besliyordu. Sovyetler Birliği hakkında hakikati aksettiren birçok Türkçe ve Almanca kitaplar okuyor, Markisist-Leninist edebiyata karşı ilgi gösteriyor, sosyalizm diyarındaki hayat hakkında sık sık sualler soruyordu. Bu devrede Tolstoy, Çehof, Gorki ve Şolohof’un eserlerini okudu.
Kısa bir zaman sonra buluşmalarımız kesildi; bn hapishaneye düştüm. Daha sonra, Sabahattin Ali’nin Konya’da öğretmenlik yaptığını, Mustafa Kemal ve rejimi hakkında yazdığı bir hicviye yüzünden mahkum edilerek, Sinop hapishanesine gönderildiğini öğrendim. O zamanlar, Sinop hapishanesinde büyük bir komünist grubu yatıyordu. Sabahattin Ali, komünistlerle yakın dostluk peyda etmiş, onların savaç azmine ve halk davasının zaferle neticeleneceği hakkındaki sarsılmaz imanına hayran olmuştu.
Bu devreden sonra, genç yazarın yaratıcılığında yeni bir merhale başladı. Sabahattin Ali, hapishanede yatan fakir köylülerle ve onların hayatiyle yakından tanıştı. Artık realizm temzyüllerinin gittikçe daha açık hissedildiği hapishane hikayeleri yazmağa başladı. Hapiste şiirler yazdı. Halk türkülerinin tesiri görülen bu şiirlerin birçoğu, Türkiye’nin alelade emekçileri tarafından sevildi. Emekçiler, Sabahattin Ali’nin şahsında, halka yakın şairlerden birini gördüler.
Sabahattin Ali ile tekrar karşılaştığımız zaman, ‘Resimli Ay’ dergisinin siyasi çehresi büsbütün değişmişti. Mehmet ve Sabiha Zekeriya’ların dergiyle hiçbir alakası kalmamıştı. Sabahattin Ali ile onların evinde veya bizde görüşmüştük. ‘Kuyucaklı Yusuf’ ve ‘İçimizdeki Şeytan’ romanlarını o yıllarda yazdı.
Sabahattin Ali, ‘İçimizdeki Şeytan’ adlı romanında, Türkiye faşistleri, ırkçıları ve pantürkistlerinin içyüzünü meydana çıkardı. Bu kitabın ortaya çıkması büyük gürültülere sebep oldu. Faşist basını onun üzerine atıldı. ‘Kuyucaklı Yusuf’ romanı, bazı manasız romantizm elemanları ihtiva etmesine rağmen, Türk romanı tarihinde yeni bir merhale teşkil eder. Türk edebiyatında, bir Türk kasabacığının ve kısmen köylülerin hayatı, bu kadar büyük bir kuvvetle ilk defa olarak tasvir ediliyordu. Hatta mürteci münekkitler bile, eserin bediı kıymetini itiraf etmek mecburiyetinde kaldılar.
Bu arada, Sabahattin Ali’nin romanlarıyla yan yana olarak hikayeleri de çıktı. Bu devrede, Türkiye’nin en tanınmış ve mahir nuvelcilerinden biri oldu. Sabahattin Ali Türk edebiyatında ilk olarak, halkı onun alelade bir seyircisi gibi değil, ona bağlı olan bir muharrir sıfatıyla anlatmıştır. Bu hikayede, polis tarafından takip edilen bir komünisti, eski okul arkadaşlarından birin nasıl ele verdiği anlatılıyor. Kanaatimce, ustalık bakımından, Sabahattin Ali’nin en güzel hikayesi budur. Ve belki de, İlegal Komünist Partisi üyesini müspet bir kahraman olarak Türk edebiyatında ilk defa ele aldığı için...
Sabahattin Ali ile yeniden ve bu defa ebedi olarak ayrıldık. Ben tekrar hapse düştüm, fakat mektuplaşmağa devam ettik. Sabahattin Ali, Ankara konservatuvarında öğretmen olarak çalışıyordu. Birbiri ardısıra çıkan hikaye kitaplarının her birinde, realizme gittikçe daha fazla yaklaştı. Bana öyle geliyor ki, Türk hikayesinde Sabahattin Ali sosyalist realizmin ilk habercisidir. Ve kendisinden sonra, edebiyatımızda sosyalist realizmin eserlerini yaratacak olanlar, ona çok borçlu olacaklardır.
İkinci Dünya Harbi biter bitmez, Sabahattin Ali ‘Marko Paşa’ gazetesini çıkarmağa başladı. Bu bir siyasi mizah gazetesiydi. Türk mizahı o zamana kadar böyle bir gazete görmemişti. ‘Marko Paşa’ emperyalizm aleyhinde yazıyor, Türk burjuvazisi ve burjuva partileriyle öldüresiye alay ediyordu. Gazete haftada iki defa çıkıyordu ve tirajı 150 bini bulmuştu. Böyle büyük bir tiraj Türkiye’de henüz görülmemişti. Hükümet, çok geçmeden gazeteyi ve yazarlarını mahkemeye verdi. Basımevlerine gazeteyi basmamaları için polis tarafından emir verildi. Fakat gazete, bazan hektografta basılarak, bazan da başka isimler altında olarak çıkmağa devam etti. ‘Marko Paşa’nın demokrasi, milli bağımsızlık ve barış uğrunda ve emperyalizm aleyhinde yürütülen mücadeledeki rolü çok önemlidir. Sabahattin’i birkaç defa hapse attılar. Buna rağmen mücadelesinden vazgeçmedi. O zamanki iç ve dış durum öyleydi ki, mürteci idareciler ‘Marko Paşa’ gazetesini doğrudan doğruya tasfiye emeğe cesaret edemediler. İrtica için, gazeteyi durdurmanın tek bir çaresi vardı: herhangi bir provakasyon yardımıyla gazete sahibini yoketmek, yani Sabahattin Ali’yi öldürmek! Öyle de yaptılar. Türkiye gizli polisi, aynı zamanda Tito kliğine hizmet eden kiralanmış ajanlarından birinin eliyle, Sabahattin Ali’yi bir ormanda öldürdü.
Novoe Vremya, 1952
Yorumlar
Yorum Gönder